30 Kasım 2010 Salı

Karpuz - Marian Keyes


















Geçenlerde okuyup bitirdiğim bir roman Karpuz.Gerçi ismiyle ne alakası var, ben pek anlayamadım ama, yine de eğlenceli bir kitaptı.


Tipik bir chick-lit romanı Karpuz.Yazarı da zaten chick-lit kraliçelerinden Marian Keyes.Ben şahsen kendisini çok beğenirim.Bu kitabını da severek okudum.Eğer eğlenceli birşeyler okumak istiyorsanız, bu kitabı tavsiye ederim.


Kitabın konusu şöyle: Evli ve iyi bir hayata sahip olan Claire aynı zamanda da hamiledir ve bir kız bebek beklemektedir.Ama kızının doğumuyla hayatı bir anda alt üst olur.Kızını doğurduğu gün, kocası tarafından da terk edilir ve mecburen gidip ailesinin yanına Dublin'e yerleşir.Orada kendisini toparlayıp yavaş yavaş yeni bir hayat kurmaya başlar, hatta bir de erkek arkadaş bulur.Ama ilerleyen günlerde kocası tekrar kendisine dönmek ister ve bu da Claire'in kafasının tekrar karışmasına yeter de artar bile!


Benim de hamilelik dönemime denk gelmesi tesadüf oldu kitabın.Okudukça Claire'in kocasına çok sinirlendim tabii:)


Kitabın tanıtım yazısı ise şöyle:

"Dört gözle beklediğiniz bebeğiniz, kusursuzluğuyla övündüğünüz hayatınızı darmaduman edecek bir olayın habercisiyse?

Claire hayatı boyunca hayalini kurduğu her şeye sahip.

Taptığı bir koca, harika bir ev, iyi bir iş vs.Derken günün birinde -ki ilk bebeklerinin doğumuna denk düşen bir dönemdi bu- hiç beklemediği, savunmasız bir anında kocası James tarafından terk ediliyor.Claire, yeni doğmuş kızı, kırık kalbi ve aynada bakmaya güç bela cesaret edebildiği doğum sonrası vücuduyla bir başına kalıyor.

Çaresizlik hali tarafından işgal edilen Claire, Dublin'e, memleketine dönmeye karar veriyor.Tuhaf olarak tanımlanabilecek ailesinin sevgi dolu kanatlarının altına sığınarak iyileşiyor.Hatta o kadar iyileşiyor ki, James yeniden hayatına girmeye kalkıştığında, hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşıyor."


"Sıradışı, ayıltıcı ve elbette sürükleyici bir roman."

-Mademoiselle


"Eksantrik bir romantik komedi...Baştan sonra espriyle kuşatılmış."

-New York Times Book Review


"Keyes, İrlanda Kurgu Kraliçesi unvanını sahiplenerek Binchy'nin tacını elinden alıyor."

-Irish Independent


"Marian Keyes'e chick-lit romanların kraliçesi demek hafif kaçar."

-Heat

12 Kasım 2010 Cuma

İki dosttan bir mim!


















Geçtiğimiz günlerde Sevgili Nazo ve Seyhan bana, tam da bana uygun bir mim yolladılar.Mimin konusu şöyle:

Kitaplığınızın karşısına geçin.Gözlerinizi kapatın.Derin bir nefes alın.Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin.Şimdi gözlerinizi açın.Bir kitap seçmiş durumdasınız.O kitabı satın aldığınız, ya da hediye gelmiş de olabilir, anı hatırlamaya çalışın.İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın.Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin.Evet, ne güzel bir koku bu!55.sayfayı bulun.Sayfayı tekrar okuyun.Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın.Daha sonra siz de 3 arkadaşınıza cevaplaması için gönderin.

Benim seçtiğim kitap İpek Ongun'un Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin 6.kitabı Şimdi Düğün Zamanı.
Aldığım zamanı net olarak hatırlamasam da fikir yürüterek şöyle bir sonuca vardım.Kitabın içine tarih yazmışım, 2004 yılı, yani evli değildim ve büyük ihtimalle Ankara'daydım.Ankara'da olduğuma göre kitabı Dost Kitabevi'nden almışımdır.Zaten İpek Ongun'un tüm kitaplarını dört gözle bekleyip aldığım için bu kitabı da yine çıkar çıkmaz aldım diye hatırlıyorum.

55. sayfadan bir paragraf da şöyle:
"Dedem, söz istercesine parmağını havaya kaldırarak, 'Tamam işte' dedi.'Benim de söylemek istediğim buydu.Damat adayı sayılabilir ama henüz damadımız değil.'
Bu sözleri huzursuz bir sessizlik izledi.Murat Enişte'nin yüzünde eğlendiğini belirten hafif bir gülümseme vardı.Tabii onun tuzu kuru...Böyle bir sahneyi eğlenceli bulabilir.Öte yandan, yan yan Oktay'a bakmakta olandefne Teyze'nin gözleirndeyse kuşku dolu pırıltılar yanıp sönmekteydi."

Ben de bu mimi Sevgili Filiz'e, İki Deli Kadın Pınar'a ve Medanşeri'ye gönderiyorum.


8 Kasım 2010 Pazartesi

İki Kitap

















Geçenlerde okuyup bitirdiğim iki kitaptan bahsetmek istiyorum.Birisi Sunay Akın'ın Kırdığımız Oyuncaklar adlı kitabı, diğeri ise Nükhet Demiray'ın Sabırsız Bebeğimin Seyir Defteri.

Öncelikle Sunay Akın'ın kitabından bahsedeyim.Sunay Akın'ı, televizyonda rastladığımda çok severek izler ve dinlerim.Sohbeti çok hoştur, dinlemesi çok zevklidir.İnsan onu dinlerken devamlı bir gülümseme ihtiyacı duyar, hayata toz pembe bakar.
Kitap yazdığını biliyordum ama alıp okumak kısmet olmamıştı.Geçtiğimiz aylarda D&R'dan aldım iki kitabını.Bunlardan birisi Kırdığımız Oyuncaklar idi.Bu kitapta çeşitli oyuncaklarla ilgili hikayeler anlatmış Sunay Akın.Yine o bildik hoş sohbeti tadında hikayeler.Toplam 40 hikaye bulunuyor kitapta.Bunlardan bazıları Kar Altında Denizaltı, Ege Vapurunun Salıncağı, Hilafetin Taşbebeği, Oyuncaklara Kıymayın Efendiler, Oyuncak Asker Olmasa, Tahta Atın Süvarisi...
Eğer eğlenceli, hoş vakit geçirerek kitap okumak istiyorsanız bu kitabı okuyun, Sunay Akın'ın tatlı sohbetine katılın derim.


















Diğer kitap ise yine hamilelik üzerine.Bu kitabı 2008 yılındaki Tüyap Kitap Fuarı'ndan almışım, yani daha ortada hamilelik filan yokken!Geçenlerde de kitaplığımda gözüme çarptı, aldım elime ve birkaç günde okuyup bitirdim.Kitapta Nükhet Hanım prematüre bir bebek sahibi olduktan sonra yaşadıklarını bizlerle paylaşmış.Hamileliğinin 27. haftasında 1200 gr. olan bebeğini dünyaya getirmek zorunda kalıyor.Dünyaya getirdikten sonra da onun yaşaması için herkesin ne kadar çaba gösterdiğini, hayatlarını tamamen bebeğe göre nasıl düzenlediklerini, bebeklerinde oluşabilecek risklere karşı nasıl savaştıklarını anlatıyor.Çok etkileyici bir kitap.Ben bu konuda (prematüre bebekler) hiçbir bilgi sahibi değildim.Ama bu kitabı okuduktan sonra, prematüre bebek dünyaya getirmenin ve onu yaşatmanın ne kadar zor olduğunu öğrendim.Bence çocuk sahibi olmayı düşünenler ve çocuk bekleyenler mutlaka okuyup bilgi edinmeliler.

5 Kasım 2010 Cuma

2010 Tüyap Kitap Fuarı ve ben!












Bu sene de fuarı dört gözle bekledim!Kitap listem hazırdı.Tabii bu sene alacağım kitapların içerikleri de genelde hamilelik, annelik ve bebek bakımı üzerine yoğunlaşmıştı:)













Fuar başladı, ben de ancak dün gitme fırsatı bulabildim (tatil günüm olduğu için).Ama nasıl gittim?Sabah eşimle yola çıktık ama yolda benim tansiyonum düştü sanırım, kendimi iyi hisstmediğimi söyleyince bir kafeye oturduk.Ben oturuyordum ama zor duruyordum oturduğum sandalyede.Eşim dedi ki, sen iyi değilsin, taksi çağırayım eve gidelim.Ben "biraz daha oturalım kendime gelirim" dedim.Biraz daha oturup dinlendim, sonra lavaboya gidip döndüm, kendimi daha iyi hissediyordum ama yine de çok iyi değildim.Eşim ısrarla eve gidelim dedi ama ben fuara gitmeyi kafama taktığım için inat ettim ve tekrar yollara düştük!Minibüse binip Taksim'e çıktık, oradan da Tüyap'ın servisine bindik ve yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Tüyap'a vardık.Neyse ki kendimi daha iyi hissediyordum artık.












İçeriye zar zor girdik.Zar zor diyorum çünkü her yer öğrenci kaynıyordu!Düzen hastası olduğum için, fuarı gezmeye de 1.salondan başladım.Aman Allahım, o ne kalabalık öyle!Çocuklardan yürüyemiyor ki insan!Her yer çocuk, her yer!Bir standa yaklaşıyorum bakmak için, ne mümkün!Çocuklar önünde sıra olmuş, hem de tek sıra da değil, 3-4 sıra şeklin de dizilmişler, yaklaşamıyorsun bile!Ayrıca etrafta devamlı koşuşturuyorlar, ben de kendimi ve karnımı (bebeğimi) korumaya çalışıyorum.

Neyse, böyle biraz dolaştım, birkaç kitap aldım, sonra eşimle oturup dinlendik biraz.Malum, hamilelik dolayısıyla non-stop gezemiyorum, mutlaka dinlenmem gerekiyor arada.Sonra 2 ve 3.salonları gezdim, kitaplardan bulabildiklerimi aldım.Sonra yine dinlendik, yemek yedik ve gezdik.Bu şekilde akşam 5'e kadar oradaydık.Ama beni orada gezmek değil, inanın öğrenciler yordu!Yani o kadar çok okul grubu, öğrenci vardı ki, mümkün değil gezebilmek.Özellikle Penguen, Uykusuz gibi dergilerin stantlarına yaklaşmak imaknsızdı öğrencilerden.Bence buna en kısa zamanda bir çözüm bulunmalı.Mesela belirli günler öğrenci gruplarının ziyareti için ayrılabilir.Bu şekilde hem onlar rahat eder, hem de biz!

Bu arada yine bir sürü kitap aldım.Tam 21 adet!Dediğim gibi bu sene daha çok bebek bakımı üzerine yoğunlaştım, ama bazı bulamadıklarım da oldu.Hatta fuara katılmayan yayınevlerinin olduğunu da fark ettim!Bir de mesela NTV Yayınları'ndan bir kitap alacaktım, görevliye sordum, kalmadı dedi!Çok şaşırdım!Bence fuarda da kalmazsa nereden bulacağız?Hem sen fuara hazırlıklı geleceksin değil mi?Elinde yedeklerin bol bol olacak!Koskoca fuarda da kalmadı demek ayıp bence!

Aldığım kitaplar şöyle arkadaşlar:

1.Egoist Olma Sanatı - Joseph Kirschner
2.Musa'nın Çocukları - Ergün Poyraz
3.Modern Bebek Bakımı - Dr.Erhan Ateş
4.Takunyalı Führer - Ergün Poyraz
5.Bilinçli Bebek - Aletha J. Solter
6.Kendini Sevmekle Başlar Herşey - Michaela Merten
7.Yanılsamalar Kitabı - Paul Auster
8.Şeker Portakalı - Jose Mauro De Vasconcelos
9.Büyük Umutlar - Charles Dickens
10.Haliç'te Yaşayan Simonlar - Hanefi Avcı
11.A'dan Z'ye Felsefe - Alexander Moseley
12.Çocuk Psikolojisi - Haluk Yavuzer
13.Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer - Thomas Cathcart&Daniel Klein
14.Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
15.Küçük Ağa - Tarık Buğra
16.Sultanın Mutfağı - Özlem Kumrular
17.Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu - Italo Calvino
18.Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken - İclal Aydın
19.Merhaba Bebek - Sinem Olcay Kademoğlu
20.Felsefenin Tesellisi - Alain De Botton
21.Akıllı Bebekler Akademisi - M. Semih Summak&Elçin Gören Summak

3 Kasım 2010 Çarşamba

Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar















Bir kitapkurdu olarak Türk edebiyatı ve dünya edebiyatı klasiklerinden okumadığım bir çok kitap olduğunu söylesem, beni ayıplar mısınız?Ayıplasanız da sonuna kadar haklısınız çünkü ben de kendimi bu konuda çok ayıplıyorum.Yani hep kendime söylediğim şey şu oluyor: "Canan, başla şu klasiklere artık, ayıp oluyor, ara sıra oku!", ama bir türlü uygulamaya koyamadım bunu malesef!Ama artık şu yaşa gelmiş ve bir de kitaplarla ilgili blog yazan bir insan olarak, bu gidişe bir son vermeye ve klasikleri okumayı daha fazla ertelememeye karar verdim.Ve hemen açılışı elimde bulunan bir kitapla, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'u ile yaptım!

Bir kere şahsi fikrimi belirteyim öncelikle.Böyle önemli klasikleri bence herkes mutlaka okumalı.Hepsi usta yazarlar tarafından yazılmış ve hem o döneme damgasını vurmuş, hem de hepsi ayrı ayrı klasikleşmiş eserler.Bu nedenle ben şahsen, herkesin, hangi yaşta olursa olsun klasikleri okuması gerektiğini düşünüyorum.


Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur adlı eseri de bunlardan birisi.Romanın baş karakteri Mümtaz ve roman boyunca onun iç dünyası esas alınıyor.Aynı zamanda çok sevdiği İhsan'ın hastalığı, Nuran ile olan aşkı da romanın temel konularından.Daha çok karakterlerin (özellikle Mümtaz'ın)ruh dünyalarını, düşünce ve duygularını anlattığı için sıkıcı gibi görünse de, aslında oldukça etkileyici bir anlatıma sahip bu roman.Dediğim gibi herkesin okuması gereken eserlerden.

Kitabın arka kapak yazısı da şöyle:
"Tanpınar, kültürümüzü bir 'iç alem medeniyeti'nin tezahürü olarak görür.Bu medeniyeti, belirli bir ahlakı taşıyan "manevi vazifelerine inanmış, muayyen bir ruh nizamından geçmiş, nefislerini terbiye etmişé insanlar meydana getirmiştir.

Huzur'un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir 'iç nizam'ı aramaktadır.Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir.Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır.İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

Huzur için, belli bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının 'huzursuzlukları'nı dile getiriyor denebilir."

2 Kasım 2010 Salı

Yine ödüllendi blogum!











Bu aralar bloguma ödül yağıyor, efem:))
Sevgili Kelime Yığıcısı bu kez beni ödüle layık gören.Ödülüm de Lovely Blog ödülü!Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyor ve sevgilerimi gönderiyorum!