24 Aralık 2010 Cuma

Sultanın Sırrı (mı?)



















Dün akşam gittik Sultanın Sırrı filmine.Ne zamandır tv'de reklamlarını ve haberlerini izliyordum, ilgimi çekmişti açıkçası.Hem tarihle ilgili bir film olduğundan, hem de İstanbul'daki dehlizlerde çekilmiş olduğundan merak ettim ve sonunda eşimle gidip izleyebildik.Peki nasıldı dersiniz?Tam bir fiyasko!Hiç umduğumu bulamadım!

Bir kere filmin konusu kopuk kopuk!Bir konu oluşturmaya çalışmışlar ama daldan dala atlıyorlar hep!Kurguyu yaratmka için çok kasmışlar bence kendilerini.
İki tane Amerikalı ve iki tane Türk dünyadaki bütün sorunları hallettiler maşallah!İki saate o kadar çok şey sığdırmaya çalışmışlar ki hepsi havada kalmış!
Tarihi açıdan da hiç beğenmedim.Sultan II.Abdülhamid herhalde o sandığı yaptığına yapacağına pişman olurdu filmi izleseydi!
Hele filmin sonu tam bir fiyasko!İki cümle yazmışlar ekrana:"Sultan o sandığı boşuna yapmamışmış!"Hadi ya!Cidden mi?
Ayrıca koskoca Topkapı Sarayı'nın sonradan müdiresi olan hanımefendi oldukça hafifmeşrep!Hiç yakışmamış bence!

Kısacası ben hiç tavsiye etmem ama tabii herkes izleyip izlememekte özgür!

22 Aralık 2010 Çarşamba

Yine kitap aldım!














Bugün işte son günümdü!Ne demek bu?Yani son iş günümdü!3 gün iznim kalmıştı, cuma-cumartesi ve pazar için izin aldım.Sonraki hafta da zaten doğum iznim başlıyor!
Yani artık doğum iznine girmiş bulunuyorum efem!Uzun bir müddet iş dünyasından uzak kalacağım.(Bakalım özleyecek miyim?)

Artık iyice ağırlaştım diyebilirim.Bu "ağırlaşmak" teriminden de hoşlanmıyorum aslında ama benim durumumu tarif ettiği için kullanıyorum mecburen!Artık sabahları işe yürürken çok zorlanıyordum.Evde bile çok fazla iş yapamıyorum, hemen yoruluveriyorum!Bazen yemek bile yapmak gelmiyor içimden!Bakalım daha ilerleyen günlerde nasıl olacağım?

Doktorumun doğum için en son verdiği tarih 19 Ocak idi.Ama artık bundan sonra belli olur yavaş yavaş sanırım doğumun tarihi.Bebeğin dönüp dönmediği, kilosu, durumu vs. önemli.Yarın yine kontrolümüz var, bakalım nasıl olmuş benim oğlum!!

Malum artık evde olacağım, doğuma kadar da yaklaşık 1 ayım var, bu nedenle çok kitap okumayı umuyorum!İnşallah yapabilirim çünkü bebiş doğduktan sonra eminim elime kitap alma fırsatım olmayacak!(Ben olanakları zorlayacağım ama:)) O nedenle bugün iş çıkışı kitapçıya şöyle bir uğrayayım dedim ve tabii elimde kitaplarla kendimi kasada buluverdim!Üç tane kitap aldım.Yankı Yazgan'ın Söz Uçmuş Yazı Kalmış, Ayfer Tunç'un Yeşil Peri Gecesi ve Nevşah Fidan'ın Nefes adlı kitapları kitaplığımdaki yerini aldı bile!Şimdi iş önce hangisini okumaya başlayacağıma karar vermeye kaldı:)

19 Aralık 2010 Pazar

Platon Bir Gün...


















İyi ki alıp okumuşum dediğim kitaplardan biri daha...

Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer.Ne uzun bir ismi var değil mi?Yazarları da Thomas Cathcart ve Daniel Klein.Aylak Kitap yayınevi'nden çıkan bu kitap oldukça eğlenceli.

Kitap felsefe üzerine.Şimdi diyeceksiniz ki, felsefe üzerine olan bir kitap ne kadar eğlenceli olabilir.Olur olur!Kitabın iddiası da bu zaten!Üzerinde şöyle yazıyor:"Felsefeyi mizah yoluyla anlamak."Adeta bizlere felsefeyi sevdirerek öğretmek için yazılmış.İçinde 10 tane konu başlığı var.Bunlar; metafizik, mantık, epistemoloji, etik, din felsefesi, varoluşçuluk, dil felsefesi, toplum ve siyaset felsefesi, görelilik ve metafelsefe.Bu konular basit bir şekilde anlatılıp çeşitli fıkralarla (evet fıkralarla) zenginleştirilmiş.Bu nedenle okurken hiç sıkılmıyor, aksine hep bir tebessümle okumaya devam ediyorsunuz kitabı.Ben çok sevdim, size de tavsiye ederim.

Kitabın arka kapak yazısı şöyle:

"Dikkat!İçeride felsefespri var!
Felsefe mi?Felsefeyi anlamak için büyük bir dehanın zekasına ve peygamber sabrına sahip olmak gerekir.Bu doğru değil!Bu komik, ele avuca sığmaz, çok yönlü ve zengin içerikli kitap bu efsaneyi yerle bir ediyor.Kendinizi olağanüstü eğlenceli bir felsefe dersinin içinde bulacaksınız.Felsefi kavramların esprilerle nasıl aydınlatılabileceğini, mizahın da aslında büyüleyici bir felsefi içerik barındırdığını göreceksiniz.Ama bir dakika...Bu iki kavrayış yolu, yani felsefe ile espri aynı şey mi yoksa?Fıkra ve esprilerin kuruluşu ve etkisiyle felsefi kavramların kuruluşu ve etkisi aynı malzemelere dayanmaz mı?İkisi de aynı şekilde aklımızı gıdıklamaz mı?Şey, biraz düşünüp sonra söylesek?"

7 Aralık 2010 Salı

Üç kitap birden!

Bu aralar iki kitabı aynı anda okumaya çalışıyorum.Birini iş yerimde diğerini de evde.Genellikle de bir kitap bebek bakımı ile ilgili oluyor, diğeri ise başka tarzda.Bu sistemi oturtmaya çalışıyorum ki, elimdeki bir sürü kitabı biraz daha çabuk bitirebileyim:)

En son okuduğum üç kitaptan bahsetmek istiyorum.İkisi bebek bakımı, birisi ise düzgün Türkçe konuşma üzerine.Üçünü aynı anda okumadım tabii!Daha o seviyeye gelemedim malesef!













İlk kitap Adem Güneş'in Annelik Sanatı adlı kitabı.Bu kitabı Sevgili Meltem'in blogunda görmüş ve not almıştım.Eh hamile olunca da aldım ve okudum.Yazarı Adem Güneş pedagog olduğu için, kitapta verilen bilgiler de oldukça faydalı.Dört bölüme ayrılmış kitap:
Birinci bölüm:Anneler Neden Annelik Yapamaz?
İkinci Bölüm:Annenin Çocuğunu Tanıma Süreci
Üçüncü Bölüm:Aile İçindeki Rol Karmaşası ve Çocuğun Anne Baba İhtiyacı
Dördüncü Bölüm:Çocuk Terbiyesinde Nelere Dikkat Edilmeli?
Kitapta hep annelerden bahsediliyor, anneler şöyle yapmalı, şöyle davranmalı, şunları asla yapmamalı gibi...Bu da beni ilk başta biraz sinir etti açıkçası.Neden hep annelere yüklenmiş, babalar ne güne duruyor diye düşündüm ama sonradan da kendi kendime dedim ki, Canan bu kitabın adı Annelik Sanatı, tabii ki annelerin yapması gerekenleri anlatacak.
Kısacası faydalı bir kitap, okunmalı bence anneler tarafından.

















İkinci kitap spiker Rüştü Erata tarafından yazılmış Türkçe Konuşmanın Püf Noktaları adlı kitabı.Bu kitabı uzun zamandır merak ediyor, okumak istiyordum.Türkçe'yi düzgün kullanmakla ilgili kitapları genelde çok severek okuyorum, bu kitap da onlardan biri oldu.Bir kere çok eğlenceli anlatımı var, verilen örnekler çok güzel.Ayrıca da oldukça detaylı anlatılmış, sanki bri ders kitabı niteliği taşıyor.Kitabın en arkasında bulunan Söyleyiş Kaynağı adlı bölüm özellikle çok faydalı.Bu tarz bir kitap okumak isterseniz bence mutlaka bu kitabı tercih etmelisiniz.

















Son kitap ise yine annelik ve bebek bakımı ile ilgili.İnternetten ve televizyondan sık sık takip etmeye çalşıtığım doğum ve bebek hemşiresi Ayşe Öner'in yazdığı Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakım Kitabı.Bence her anne okumalı bu kitabı.Çok güzel bir kaynak.Oldukça da geniş bir yelpazesi var, hamilelik döneminden başlıyor, bebek odası hazırlığına, doğumdan bebek bakımına kadar tüm konulara değiniyor.Dediğim gibi her annenin elinin altında olması gereken bir kitap.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Yeni bir mim,yine bir mim!












Sevgili Medanşeri tarafından mimlendim bu kez de!Mimin konusu aşk!
"Size göre aşk nedir?Bir ilişkiden neler beklersiniz?"

Bence aşk gelip geçici bir duygudur.İnsan her an herkese aşık olabilir.Bu çok sıradan bir şeydir.Ama insan aşık olunca hayatın durduğunu, artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünür.Hani hep derler ya, midemde kelebekler uçuşuyor diye...İşte böyle sıradışı şeyler olacak zanneder kişi.Ancak bu duygu gün gelir bitiverir!Sanki hiç bir şey hissetmemeye başlar insan.İşte aşk böyle gelip geçici bir duygudur.
Bir de şöyle bir durum var.Bir kişiye aşık olduğunuzu hissedersiniz, ama bu duygu o kadar güçlüdür ki gün geçtikçe sağlamlaşır, artarak devam eder.İşte bu duygunun adı "sevgi"dir.İnsanlar bunu da bazen aşk zannedebilir, ama sevgi asla aşkla kıyaslanamaz bence!

Benim bir ilişkiden beklentilerim oldukça az.Karşımdaki insan beni sevsin ve değer versin, işte bu bana yeter!

Şimdi ben bu mimi
Sevgili Thalassapolis'e
Sevgili Pudra Tozu'na
ve
Sevgili Nazo'ya gönderiyorum.

30 Kasım 2010 Salı

Karpuz - Marian Keyes


















Geçenlerde okuyup bitirdiğim bir roman Karpuz.Gerçi ismiyle ne alakası var, ben pek anlayamadım ama, yine de eğlenceli bir kitaptı.


Tipik bir chick-lit romanı Karpuz.Yazarı da zaten chick-lit kraliçelerinden Marian Keyes.Ben şahsen kendisini çok beğenirim.Bu kitabını da severek okudum.Eğer eğlenceli birşeyler okumak istiyorsanız, bu kitabı tavsiye ederim.


Kitabın konusu şöyle: Evli ve iyi bir hayata sahip olan Claire aynı zamanda da hamiledir ve bir kız bebek beklemektedir.Ama kızının doğumuyla hayatı bir anda alt üst olur.Kızını doğurduğu gün, kocası tarafından da terk edilir ve mecburen gidip ailesinin yanına Dublin'e yerleşir.Orada kendisini toparlayıp yavaş yavaş yeni bir hayat kurmaya başlar, hatta bir de erkek arkadaş bulur.Ama ilerleyen günlerde kocası tekrar kendisine dönmek ister ve bu da Claire'in kafasının tekrar karışmasına yeter de artar bile!


Benim de hamilelik dönemime denk gelmesi tesadüf oldu kitabın.Okudukça Claire'in kocasına çok sinirlendim tabii:)


Kitabın tanıtım yazısı ise şöyle:

"Dört gözle beklediğiniz bebeğiniz, kusursuzluğuyla övündüğünüz hayatınızı darmaduman edecek bir olayın habercisiyse?

Claire hayatı boyunca hayalini kurduğu her şeye sahip.

Taptığı bir koca, harika bir ev, iyi bir iş vs.Derken günün birinde -ki ilk bebeklerinin doğumuna denk düşen bir dönemdi bu- hiç beklemediği, savunmasız bir anında kocası James tarafından terk ediliyor.Claire, yeni doğmuş kızı, kırık kalbi ve aynada bakmaya güç bela cesaret edebildiği doğum sonrası vücuduyla bir başına kalıyor.

Çaresizlik hali tarafından işgal edilen Claire, Dublin'e, memleketine dönmeye karar veriyor.Tuhaf olarak tanımlanabilecek ailesinin sevgi dolu kanatlarının altına sığınarak iyileşiyor.Hatta o kadar iyileşiyor ki, James yeniden hayatına girmeye kalkıştığında, hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşıyor."


"Sıradışı, ayıltıcı ve elbette sürükleyici bir roman."

-Mademoiselle


"Eksantrik bir romantik komedi...Baştan sonra espriyle kuşatılmış."

-New York Times Book Review


"Keyes, İrlanda Kurgu Kraliçesi unvanını sahiplenerek Binchy'nin tacını elinden alıyor."

-Irish Independent


"Marian Keyes'e chick-lit romanların kraliçesi demek hafif kaçar."

-Heat

12 Kasım 2010 Cuma

İki dosttan bir mim!


















Geçtiğimiz günlerde Sevgili Nazo ve Seyhan bana, tam da bana uygun bir mim yolladılar.Mimin konusu şöyle:

Kitaplığınızın karşısına geçin.Gözlerinizi kapatın.Derin bir nefes alın.Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin.Şimdi gözlerinizi açın.Bir kitap seçmiş durumdasınız.O kitabı satın aldığınız, ya da hediye gelmiş de olabilir, anı hatırlamaya çalışın.İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın.Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin.Evet, ne güzel bir koku bu!55.sayfayı bulun.Sayfayı tekrar okuyun.Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın.Daha sonra siz de 3 arkadaşınıza cevaplaması için gönderin.

Benim seçtiğim kitap İpek Ongun'un Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin 6.kitabı Şimdi Düğün Zamanı.
Aldığım zamanı net olarak hatırlamasam da fikir yürüterek şöyle bir sonuca vardım.Kitabın içine tarih yazmışım, 2004 yılı, yani evli değildim ve büyük ihtimalle Ankara'daydım.Ankara'da olduğuma göre kitabı Dost Kitabevi'nden almışımdır.Zaten İpek Ongun'un tüm kitaplarını dört gözle bekleyip aldığım için bu kitabı da yine çıkar çıkmaz aldım diye hatırlıyorum.

55. sayfadan bir paragraf da şöyle:
"Dedem, söz istercesine parmağını havaya kaldırarak, 'Tamam işte' dedi.'Benim de söylemek istediğim buydu.Damat adayı sayılabilir ama henüz damadımız değil.'
Bu sözleri huzursuz bir sessizlik izledi.Murat Enişte'nin yüzünde eğlendiğini belirten hafif bir gülümseme vardı.Tabii onun tuzu kuru...Böyle bir sahneyi eğlenceli bulabilir.Öte yandan, yan yan Oktay'a bakmakta olandefne Teyze'nin gözleirndeyse kuşku dolu pırıltılar yanıp sönmekteydi."

Ben de bu mimi Sevgili Filiz'e, İki Deli Kadın Pınar'a ve Medanşeri'ye gönderiyorum.


8 Kasım 2010 Pazartesi

İki Kitap

















Geçenlerde okuyup bitirdiğim iki kitaptan bahsetmek istiyorum.Birisi Sunay Akın'ın Kırdığımız Oyuncaklar adlı kitabı, diğeri ise Nükhet Demiray'ın Sabırsız Bebeğimin Seyir Defteri.

Öncelikle Sunay Akın'ın kitabından bahsedeyim.Sunay Akın'ı, televizyonda rastladığımda çok severek izler ve dinlerim.Sohbeti çok hoştur, dinlemesi çok zevklidir.İnsan onu dinlerken devamlı bir gülümseme ihtiyacı duyar, hayata toz pembe bakar.
Kitap yazdığını biliyordum ama alıp okumak kısmet olmamıştı.Geçtiğimiz aylarda D&R'dan aldım iki kitabını.Bunlardan birisi Kırdığımız Oyuncaklar idi.Bu kitapta çeşitli oyuncaklarla ilgili hikayeler anlatmış Sunay Akın.Yine o bildik hoş sohbeti tadında hikayeler.Toplam 40 hikaye bulunuyor kitapta.Bunlardan bazıları Kar Altında Denizaltı, Ege Vapurunun Salıncağı, Hilafetin Taşbebeği, Oyuncaklara Kıymayın Efendiler, Oyuncak Asker Olmasa, Tahta Atın Süvarisi...
Eğer eğlenceli, hoş vakit geçirerek kitap okumak istiyorsanız bu kitabı okuyun, Sunay Akın'ın tatlı sohbetine katılın derim.


















Diğer kitap ise yine hamilelik üzerine.Bu kitabı 2008 yılındaki Tüyap Kitap Fuarı'ndan almışım, yani daha ortada hamilelik filan yokken!Geçenlerde de kitaplığımda gözüme çarptı, aldım elime ve birkaç günde okuyup bitirdim.Kitapta Nükhet Hanım prematüre bir bebek sahibi olduktan sonra yaşadıklarını bizlerle paylaşmış.Hamileliğinin 27. haftasında 1200 gr. olan bebeğini dünyaya getirmek zorunda kalıyor.Dünyaya getirdikten sonra da onun yaşaması için herkesin ne kadar çaba gösterdiğini, hayatlarını tamamen bebeğe göre nasıl düzenlediklerini, bebeklerinde oluşabilecek risklere karşı nasıl savaştıklarını anlatıyor.Çok etkileyici bir kitap.Ben bu konuda (prematüre bebekler) hiçbir bilgi sahibi değildim.Ama bu kitabı okuduktan sonra, prematüre bebek dünyaya getirmenin ve onu yaşatmanın ne kadar zor olduğunu öğrendim.Bence çocuk sahibi olmayı düşünenler ve çocuk bekleyenler mutlaka okuyup bilgi edinmeliler.

5 Kasım 2010 Cuma

2010 Tüyap Kitap Fuarı ve ben!












Bu sene de fuarı dört gözle bekledim!Kitap listem hazırdı.Tabii bu sene alacağım kitapların içerikleri de genelde hamilelik, annelik ve bebek bakımı üzerine yoğunlaşmıştı:)













Fuar başladı, ben de ancak dün gitme fırsatı bulabildim (tatil günüm olduğu için).Ama nasıl gittim?Sabah eşimle yola çıktık ama yolda benim tansiyonum düştü sanırım, kendimi iyi hisstmediğimi söyleyince bir kafeye oturduk.Ben oturuyordum ama zor duruyordum oturduğum sandalyede.Eşim dedi ki, sen iyi değilsin, taksi çağırayım eve gidelim.Ben "biraz daha oturalım kendime gelirim" dedim.Biraz daha oturup dinlendim, sonra lavaboya gidip döndüm, kendimi daha iyi hissediyordum ama yine de çok iyi değildim.Eşim ısrarla eve gidelim dedi ama ben fuara gitmeyi kafama taktığım için inat ettim ve tekrar yollara düştük!Minibüse binip Taksim'e çıktık, oradan da Tüyap'ın servisine bindik ve yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Tüyap'a vardık.Neyse ki kendimi daha iyi hissediyordum artık.












İçeriye zar zor girdik.Zar zor diyorum çünkü her yer öğrenci kaynıyordu!Düzen hastası olduğum için, fuarı gezmeye de 1.salondan başladım.Aman Allahım, o ne kalabalık öyle!Çocuklardan yürüyemiyor ki insan!Her yer çocuk, her yer!Bir standa yaklaşıyorum bakmak için, ne mümkün!Çocuklar önünde sıra olmuş, hem de tek sıra da değil, 3-4 sıra şeklin de dizilmişler, yaklaşamıyorsun bile!Ayrıca etrafta devamlı koşuşturuyorlar, ben de kendimi ve karnımı (bebeğimi) korumaya çalışıyorum.

Neyse, böyle biraz dolaştım, birkaç kitap aldım, sonra eşimle oturup dinlendik biraz.Malum, hamilelik dolayısıyla non-stop gezemiyorum, mutlaka dinlenmem gerekiyor arada.Sonra 2 ve 3.salonları gezdim, kitaplardan bulabildiklerimi aldım.Sonra yine dinlendik, yemek yedik ve gezdik.Bu şekilde akşam 5'e kadar oradaydık.Ama beni orada gezmek değil, inanın öğrenciler yordu!Yani o kadar çok okul grubu, öğrenci vardı ki, mümkün değil gezebilmek.Özellikle Penguen, Uykusuz gibi dergilerin stantlarına yaklaşmak imaknsızdı öğrencilerden.Bence buna en kısa zamanda bir çözüm bulunmalı.Mesela belirli günler öğrenci gruplarının ziyareti için ayrılabilir.Bu şekilde hem onlar rahat eder, hem de biz!

Bu arada yine bir sürü kitap aldım.Tam 21 adet!Dediğim gibi bu sene daha çok bebek bakımı üzerine yoğunlaştım, ama bazı bulamadıklarım da oldu.Hatta fuara katılmayan yayınevlerinin olduğunu da fark ettim!Bir de mesela NTV Yayınları'ndan bir kitap alacaktım, görevliye sordum, kalmadı dedi!Çok şaşırdım!Bence fuarda da kalmazsa nereden bulacağız?Hem sen fuara hazırlıklı geleceksin değil mi?Elinde yedeklerin bol bol olacak!Koskoca fuarda da kalmadı demek ayıp bence!

Aldığım kitaplar şöyle arkadaşlar:

1.Egoist Olma Sanatı - Joseph Kirschner
2.Musa'nın Çocukları - Ergün Poyraz
3.Modern Bebek Bakımı - Dr.Erhan Ateş
4.Takunyalı Führer - Ergün Poyraz
5.Bilinçli Bebek - Aletha J. Solter
6.Kendini Sevmekle Başlar Herşey - Michaela Merten
7.Yanılsamalar Kitabı - Paul Auster
8.Şeker Portakalı - Jose Mauro De Vasconcelos
9.Büyük Umutlar - Charles Dickens
10.Haliç'te Yaşayan Simonlar - Hanefi Avcı
11.A'dan Z'ye Felsefe - Alexander Moseley
12.Çocuk Psikolojisi - Haluk Yavuzer
13.Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer - Thomas Cathcart&Daniel Klein
14.Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
15.Küçük Ağa - Tarık Buğra
16.Sultanın Mutfağı - Özlem Kumrular
17.Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu - Italo Calvino
18.Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken - İclal Aydın
19.Merhaba Bebek - Sinem Olcay Kademoğlu
20.Felsefenin Tesellisi - Alain De Botton
21.Akıllı Bebekler Akademisi - M. Semih Summak&Elçin Gören Summak

3 Kasım 2010 Çarşamba

Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar















Bir kitapkurdu olarak Türk edebiyatı ve dünya edebiyatı klasiklerinden okumadığım bir çok kitap olduğunu söylesem, beni ayıplar mısınız?Ayıplasanız da sonuna kadar haklısınız çünkü ben de kendimi bu konuda çok ayıplıyorum.Yani hep kendime söylediğim şey şu oluyor: "Canan, başla şu klasiklere artık, ayıp oluyor, ara sıra oku!", ama bir türlü uygulamaya koyamadım bunu malesef!Ama artık şu yaşa gelmiş ve bir de kitaplarla ilgili blog yazan bir insan olarak, bu gidişe bir son vermeye ve klasikleri okumayı daha fazla ertelememeye karar verdim.Ve hemen açılışı elimde bulunan bir kitapla, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'u ile yaptım!

Bir kere şahsi fikrimi belirteyim öncelikle.Böyle önemli klasikleri bence herkes mutlaka okumalı.Hepsi usta yazarlar tarafından yazılmış ve hem o döneme damgasını vurmuş, hem de hepsi ayrı ayrı klasikleşmiş eserler.Bu nedenle ben şahsen, herkesin, hangi yaşta olursa olsun klasikleri okuması gerektiğini düşünüyorum.


Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur adlı eseri de bunlardan birisi.Romanın baş karakteri Mümtaz ve roman boyunca onun iç dünyası esas alınıyor.Aynı zamanda çok sevdiği İhsan'ın hastalığı, Nuran ile olan aşkı da romanın temel konularından.Daha çok karakterlerin (özellikle Mümtaz'ın)ruh dünyalarını, düşünce ve duygularını anlattığı için sıkıcı gibi görünse de, aslında oldukça etkileyici bir anlatıma sahip bu roman.Dediğim gibi herkesin okuması gereken eserlerden.

Kitabın arka kapak yazısı da şöyle:
"Tanpınar, kültürümüzü bir 'iç alem medeniyeti'nin tezahürü olarak görür.Bu medeniyeti, belirli bir ahlakı taşıyan "manevi vazifelerine inanmış, muayyen bir ruh nizamından geçmiş, nefislerini terbiye etmişé insanlar meydana getirmiştir.

Huzur'un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir 'iç nizam'ı aramaktadır.Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir.Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır.İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

Huzur için, belli bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının 'huzursuzlukları'nı dile getiriyor denebilir."

2 Kasım 2010 Salı

Yine ödüllendi blogum!











Bu aralar bloguma ödül yağıyor, efem:))
Sevgili Kelime Yığıcısı bu kez beni ödüle layık gören.Ödülüm de Lovely Blog ödülü!Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyor ve sevgilerimi gönderiyorum!

27 Ekim 2010 Çarşamba

Ödül aldım!










Sevgili Pudra Tozu bana bu ödülü gönderdi, ona çok teşekkür ediyorum!

Her mim ve ödül gibi bu ödülün de yapılması gerekenleri var:

*Ödülü kabul edin, ödülü verene blogunuzda bağlantı kurun.
*Ödülü 15 blogcu arkadaşınız ile paylaşın, genel bırakmayın.
*Seçtiğiniz 15 blog arkadaşınızla iletişim kurun, seçilmiş olduklarını bildirin.

Ben bu ödül için 15 kişi seçemedim, bu nedenle tüm arkadaşlarıma yolluyorum!!!!!!!!!!!!

26 Ekim 2010 Salı

Nivea sesimi duydu!
















Arkadaşlar bir önceki postta Nivea'ya seslenmiştim ya, işte sesimi duydu Nivea!Bu akşam beni aradılar!Çok heyecanlandım!Telefonda konuşurken çok heyecanlandım yaa!Telefondaki kadın çok kibardı.Bana, kullandığım ürünün çanta için mini boyunun üretilmediğini, piyasada bulunmadığını söyledi ve benim bu isteğimin gerekli yerlere iletileceğini söyledi.Buraya kadar herşey iyi!Ama gelin görün ki bana ufak bir hediye yollamaktan filan hiiiiç bahsetmedi:((Gerçi ben, deodorantın mini boyunun hediyesini istemiştim ama başka hediyeler de gönderebilirler yani, değil mi?
Ben de ilgilendikleri için teşekkür edip telefonu kapattım.Eh, napalım, isteğimizi dikkate aldılar, bu da gerçekten çok güzel bir şey.Ama bir de hediye gelseydi tadından yenmezdi yahu:)

24 Ekim 2010 Pazar

Nivea Nivea Duy Sesimi!














Nivea'nın hemen hemen tüm ürünlerini çok severek kullanıyorum.En çok kullandıklarım da kremleri, roll-on'ları ve deodorantları.Oldum olası Nivea deodorantlarının kokusuna bayılırım.En çok kullandığım da Nivea Deodorant Fresh Natural Pompalı Sprey.Çok hafif ve güzel bir kokusu var.Ama tek problemim çantamda taşıyamamak!Ufak çantalara sığmıyor, büyük çantada ise epey ağırlık yapıyor.Buradan Nivea yetkililerine sesleniyorum!Bu deodorantın mini boyunu çıkarın lütfenn!Biz rahat rahat çantamızda taşıyalım!Duy sesimi ey Niveaaaa:)
Not:Bu arada eğer ürünün mini boyu çıkarsa ve bana da denemem için gönderilirse daha da memnun olurum yani:)

8 Ekim 2010 Cuma

Sağlıklı Bebek Yetiştirme Rehberi









Yine annelik ve bebek bakımı üzerine bir kitap okuyup bitirdim.Çok sık sık aynı türde okumak da istemiyorum, sıkıcı oluyor.Yani devamlı bebek bakımı ile ilgili okusam, herhalde iki, üç kitaptan sonra pes ederim!Ama böyle diğer kitapların arasına sıkıştırınca iyi oluyor, değişik bir tat veriyor arada!
Bu kitabı Sevgili Meltem'in tavsiyesi ile almıştım hamile kalınca.Çok da severek okudum, iyi ki almışım.Daha çok Amerika'yı ve Amerikalıları baz alarak anlatılmış ama bizim de uygulayabileceğimiz birçok yöntem mevcut.Gerçi her anlatılanı yaşama geçirmek de çok zor bence!İmkansız değil ama yine de yaşam stilinizi epey değiştirmeniz gerekir.Ama bunların yanında evde uygulayabileceğiniz basit çözümler de mevcut.
Kitap yedi bölümden oluşuyor:Ana rahmi, doğum ve doğumhane, bebek odası, mutfak, banyo, bahçe ve evin tümü.Anne rahminden başlayarak, bebeğin sağlıklı gelişmesi, doğması, doğduktan sonra evde bakımı ile ilgili ipuçları verirken, aynı zamanda tüm bu süreç içerisinde çevreye ne kadar az zarar veririz, nasıl daha doğa dostu çözümler üretiriz konusunda da yardımcı oluyor.
Kitabın yazarı Dr.Alan Greene, Stanford Üniversitesi'nde öğretim üyesi bir pediatrist.Aynı zamanda internet sitesi de mevcut, www.Dr.Greene.com.
Bence sağlıklı bebek yetiştirmek ve çevreye en az zararla bunu başarabilmek isteyen anne babaların okuması gereken bir kitap.
Kitabın arka kapak yazısı da şöyle:
"Sağlıklı ve Çevreci Bebek Hareketi'nin lider isimlerinden pediatri uzmanı Dr.Alan Greene, bu kullanışlı rehber ile anne babalara gebelik, doğum, bebek bakımı hakkında değerli tavsiyeler veriyor.Anne ve bebek beslenmesinden tutun, ilaçları daha etkin kullanmaya kadar uzanan bu akılcı önerilerin tümü bebeğinizi koruyup gözetirken, doğanın da gönlünü alabilmenizi sağlayacak.Bu eser, profesyonel çözümlerin ve bilimsel araştırmaların yanısıra zehirli kimyasal içermeyen boyalar, bebeğinizin hassas cildine uygun bakım ürünleri, ekolojik bebek bezleri gibi piyasada bulabileceğiniz yüzlerce ürün hakkında ipuçları sunuyor.

5 Ekim 2010 Salı

Beyoğlu Sahaf Festivali















Kitaplarla ilgili bir festival olur da ben gitmez miyim?Tabii ki gittim.Çok güzeldi, geçen sene de gitmiştim.Tüm sahafların böyle birarada olması gerçekten de güzel oluyor.Ama tabii değişik kitaplar bulabilmek için iyi araştırma yapmak gerekiyor, e bu da tezgahın başında ayakta uzun bir süre geçirmek demek.Bu da malesef bana bu sene pek uymadı hamile olduğum için!Çabucak yoruluverdim, o yüzden çok araştırma yapamadım kitap tezgahlarında!Seneye inşallah!
Ama yine de bir kitap bulup aldım, bebişim için:))Uzun zamandır bir masal kitabı almak istiyordum oğluma, festivalde buldum!Daha erken değil mi masal için diyebilirsiniz, ama değil.Çünkü bebek anne karnında dışarıdan gelen sesleri duyabiliyor, annesinin, babasının seslerini ayırt edebiliyor ve müzik sesi duyunca hareket ediyor.İşte ben de her akşam oğluma bir masal okumak için aldım bu kitabı.Şimdi esas dört gözle beklediğim Tüyap Kitap Fuarı var sırada!!Çok heyecanlanıyorum başlayacağı için!Hamileyim filan demeyip gideceğim inşallah:))

Bunlar da Sahaf Festivali'nden bazı kareler...

30 Eylül 2010 Perşembe

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi



















Bu kitaba başlarken biraz endişe etmiştim, çok sıkıcı gibi görünüyor, acaba okuyabilir miyim, bitirebilir miyim diye.Ama başladıktan sonra hiç de endişeye gerek olmadığını anladım.

Ayfer Tunç'un ilk okuduğum romanı olan Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anltılan Kısa Tarihi, oldukça ilginç bir roman.Ayfer Tunç, Karadeniz'in küçük bir kentinde denize sırtına dönmüş bir akıl hastanesinden yola çıkarak, bol karakterli bir roman yazmış.Okurken kendinizi kaybediyorsunuz.Kitaptaki karakterleri takip etmek çok zor!Ben sık sık geriye gidip hatırlamaya çalıştım, ama bir o kadar da eğlenceli.Her yeni karakteri bir şekilde -ama düzgün bir şekilde- hikayeye bağlamış yazar.Karakterler de tipik Türk insanı.Hepsi birbirinden ilginç, eğlenceli ve bizden!Ben sanki bir Orhan Kemal klasiği okuyor gibi hissettim kendimi.Türk insanının şaşırtıcı derecede iyi gözlemlemiş Ayfer Tunç.

Tabii herkes aynı zevkle okumayabilir çünkü dur durak bilmeyen olaylar, sürekli yeni yeni kahramanlar insanı okurken yorabilir, ama bu da kitabı diğerlerinden farklı kılan önemli özelliklerden bence.İlginç, dolu dolu ve sıradan olmayan bir roman okumak isterseniz, kesinlikle tavsiye ederim!

19 Eylül 2010 Pazar

Blog Yazarları Buluşması















Sevgili arkadaşlarımız Zeynep ve Burcu yeni bir blog yazarları buluşması düzenliyorlar.Katılmak isteyenlere duyurulur!


Buluşmaya katılmak isteyen blog yazarlarının yapması gereken ad, soyad, blog adı ve kendisine ulaşılabilecek telefon numaraları ile yanlarında getirmek istedikleri kişinin ismini içeren maili Zeynep ya da Burcu'ya göndermeleri.


Buluşmada keyifli bir sohbetin yanında kahvaltı tabağı ve sınırsız çay seçeneği var ve kişi başı bedeli 10 tl.Ayrıca bizlerin de evlerinde yaptıkları ikramlar memnuniyetle kabul edilecekmiş:))


Bu arada ilk iki buluşmada tekrarlanan hediyeleşme etkinliği biraz değiştirilmiş.Birbirimize hediye vermek yerine, okulların açıldığı bu dönemde ihtiyacı olan bir öğrenciyi sevindirecek (kalem, silgi, boya kalemi, hikaye kitabı vs.) birkaç malzemenin bir zarf içerisinde getirilmesi rica ediliyor.


Son olarak, buluşmaya katılmak isteyebilecek diğer arkadaşların da haberdar olabilmesi için bloglarımızda bu buluşmaya yer vermemiz isteniyor.


Buluşmada tanışmak, kaynaşmak ve sohbet etmek üzere:)

11 Eylül 2010 Cumartesi

Beğenmediğim kitaplar

Bu aralar pek kitap tavsiyesi yazmadım biliyorum.Aslında okuyorum devamlı ama iş yazmaya gelince biraz kaytarıyorum galiba!Geçenlerde elimden iki adet kitap geçti ve ikisini de malesef bitiremeden bıraktım!Evet, kendime yakıştıramıyorum bunu, normalde ben kitabı beğenmesem de mutlaka bitiririm ama bu sefer yapamadım!Gerçekten bayılacaktım okurken, o yüzden o kitabı okumaya çalışırken kaybedeceğim zamanı düşünüp vazgeçtim okumaktan!Eh buraya da hep beğendiğimiz kitapları yazacak değiliz ya, biraz da beğenmediklerimizi yazalım değil mi?(Bu arada belirteyim, bu kitapları okuyup çok beğenmiş arkadaşlar olabilir, gayet de doğaldır.Zevkler kişiden kişiye değişebilir.Ben buraya kendi düşüncelerimi yazacağım.)

İlk kitap Buket Uzuner'in İstanbullular adlı eseri.Geçen sene fuardan almıştım, ancak okumaya fırsat bulabildim.Ama malesef beni hiç açmadı kitap.Anlatılan hikaye şöyle:Baş kahramanlar Ayhan ve Belgin.Kitabın esas mekanı da Atatürk Havaalanı.Kitapta bu iki kişinin aşkı ve havaalanında karşılaşmaları anlatılıyor.Ama bunun dışında hayatları ve yolları Belgin ve Ayhan'la kesişen, havaalanına da bir şekilde uğrayan farklı insanlardan da bahsediliyor kitapta.En azından benim okuduğum bölüme kadar anlatım böyleydi.Ama kitapta tek bir aksiyon yok!Her şey durağan, yavaş, sıradan...Bu da açıkçası beni çok sıktı.Yani iki kişi buluşacak havaalanında, Belgin ve Ayhan, ama onlar buluşana dek öyle farklı şeyler anlatıldı ki, içim bayıldı!O nedenle bu kitabı beğenmedim arkadaşlar!

İkinci okuyamadığım kitap ise Ilgın Olut'un Küfkedisi adlı kitabı.Ilgın Olut'u Neva adlı eseriyle tanımış, hem çok sevmiş hem de çok kızmıştım (kitabı okuyanlar ne demek istediğimi anlar).Hatta gidip tanışma fırsatım bile olmuştu Ilgın Bey ile.Ama Neva'yı ne kadar beğendiysem, bu kitaptan o kadar sıkıldım.Kitaptan yaklaşık 60-70 sayfa okudum ama pek bir şey de anlayamadım açıkçası.Sadece 2-3 erkeğin iş hayatından bahsediyordu benim okuduğum bölümde.Onun dışında bir şey bulamadım ben kitapta ve bu nedenle de okumayı bıraktım.

Kendimi suçlu gibi hissediyorum, buraya beğenmediğim kitapları yazdığım için ama napıyım, beğenmek kadar beğenmemek de normal.Öyle değil mi?

8 Eylül 2010 Çarşamba

Ramazan Bayramı










Herkese sevdikleriyle birlikte mutlu bayramlar diliyorum!
En kötü günlerimiz bayram tadında olsun!

30 Ağustos 2010 Pazartesi

30 Ağustos Zafer Bayramı











Ulusumuzun en büyük bayramı 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun!

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Anneyim Ben














Hamile olmadan önce de bebek bakımı ile ilgili kitaplar okumayı severdim ama tabii hamile kaldıktan sonra daha bir ciddiyetle bir ciddiyetle bu tür kitaplar okumaya başladım.

Her daim çok severek takip ettiğim bir internet sitesi var.www.anneyiz.biz.Çok faydalı bilgiler içeriyor, sadece hamilelik ya da bebek bakımı ile ilgili değil, her konuda çok işime yarıyor.İşte bu siteyi hazırlayan ve tırnaklarıyla bugüne gelen Sevgili Pınar Reyhan'ın annelik deneyimlerini anlattığı Anneyim Ben adlı kitabını okudum son zamanlarda.

Oldukça kalın bir kitap, 503 sayfa.Ama hiç sıkılmadan okuyorsunuz çünkü bir sohbet havasında yazılmış.Kitapçılarda da bulabileceğiniz bu kitabı, isterseniz siteden de sipariş verip alabiliyorsunuz (ben siteden aldım, Pınar Hanım imzalayıp gönderdi).

Pınar Reyhan'ın iki oğlu bir de kızı var.Kitapta büyük oğluyla yaşadıklarını anlatıyor daha çok.Siz de anne oğulun maceralarını eğlenerek okuyor, aynı zamanda bir çok şey hakkında da bilgi sahibi oluyorsunuz.Ben çok severek okudum, bence tüm anneler ve anne adaylarının da beğenerek okuyacakları bir kitap.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Kitapkolik.net'ten süper yarışma!








Arkadaşlar Kitapkolik.net adlı internet sitesinin düzenlediği bir yarışmadan bahsetmek istiyorum size.
Yarışmaya katılanlar arasında çekiliş yapılacak ve sembolik bir hediye verilecek.Siz de çekilişe katılmak isterseniz,

http://www.kitapkolik.net/kitapkolik-net-kitap-odullu-yarisma


linkine tıklayın, oradaki talimatları yerine getirin ve siz de yarışmaya katılın.

www.kitapkolik.net

10 Ağustos 2010 Salı

Hayırlı Ramazanlar!











Arkadaşlar yarın başlayan Ramazan ayı inşallah hayırlara vesile olur!

Herkese hayırlı Ramazanlar!

24 Haziran 2010 Perşembe

Geri dönüş ve mimlerim!














Ne kadar zamandır yazmadım değil mi arkadaşlar?Napıyım hiç halim yok yazmaya.Her akşam işten eve geldiğimde diyorum ki kendime, bugün yazayım artık bloguma, çoktandır yazamadım.Ama sonra üzerime bir rehavet çöküyor, vazgeçiyorum yazmaktan!Ama baktım böyle olmuyor, bugün artık oturdum bilgisayarın başına!Hem bu arada arkadaşlarım bana mim ve ödül de yollamışlar, onları da yayınlayayım, teşekkür ederim dedim.

En son Foça'ya gideceğimizi yazmıştım.Evet gittik 4-5 günlüğüne.Çok iyi oldu bizim için.Denize girdik, güneşlendik, bol bol gezdik, dinlendik.Eşimin ailesi de çok sevindi tabii bu ziyaretimize.Temmuzda da inşallah tekrar gideceğiz, eşimin kardeşi gelecek Almanya'dan, hem de onları görmüş olacağız.

Onun dışında yaptığım başka birşey yok arkadaşlar.Evden işe, işten eve...Ama daha sonraki postlarımda bazı haberlerim olacak sizlere, biraz merak edin bakalım:)

Şimdi sıra geldi ödüle ve mime!Sevgili Kahve Keyfi beni Trendy Blog Ödülü'ne layık görmüş.Kendisine çok teşekkür ediyorum.










Bu ödülün yaratıcısı The Trendy Treehouse adlı blog sahibiymiş.
Trendy Blog Ödülü'nün yerine getirilmesi gereken kuralları şöyleymiş:

- Blogunuzda ödülle ilgili post hazırlamak (Size ödülü veren kişiye teşekkür etmek)
- Postunuzda, bu ödüle uygun bulduğunuz 10 blog arkadaşınızı belirtmek
- Postunuzda, ödülün logosunu yayınlamak (Trendy Treehouse URL linki vererek)
- Ödülü verdiğiniz 10 blogcunun, aynı kurallarda kendi seçecekleri 10 blogcuya haber vermelerini sağlayacaksınız.

Ben bu ödülü sevgili arkadaşlarım

Papatya Bahçesi
Noyumberry
Çokoprenses
Ferahfeza
İki Deli Kadın
Lezzet Tabağı
Nazpek
Neslihan'ın Çikolata Fabrikası
Seyhan
Zeynep'e
gönderiyorum.Umarım kabul ederler.

İkincisi ise Sevgili arkadaşım Meltem'den gelen mim.Meltem'cime çok teşekkür ediyor ve mimi cevaplıyorum.

FELSEFEM:Ayaklarını yere sağlam basarak hayatı kendince yaşamalısın.
HAYAT:Bazen tatlı, bazen de acımasız ama her zaman yaşamaya değer.
ÇOCUKLUK:Her insanın küçükken kıymetini bilmediği ama büyüdüğünde hep dönmeyi istediği hayatımızın en saf dönemi.
GÜNEŞ:Her zaman içimi açar.Çok güneşli ve sıcak günleri sevmem ama yine de iyidir güneş:)
GÖZLER:Yalan söyleyemeyen tek şey!
YILDIZLAR:Bazen seyretmekten çok hoşlandığım manzaralardan biri...
GÜZELLİK:Dünyadaki her şeyde bir parçacık da olsa bulunan hoşluk!
SEVGİ:Emek, dostluk, paylaşım, güzellikler....
AŞK:Bence yok!
MÜZİK:Hayatı çekilir kılan şeylerden biri.
DOST:Mutlaka olmalı!
PARA:Herşey değil ama çok şey malesef!
ZAMAN:Bazen çok çabuk, bazen de hiç geçmiyor...
ERKEKLER:Anlaması gerçekten zor canlılar!
SAVAŞ:Asla olmamalı.
AĞLAMAK:Her kadının sık sık yaptığı şey:)
DENİZ:Küçüklüğümden beri beni biraz ürpertir ama yine de serinletir!
AYNA:Bazen, bakmasam daha mı iyi olur diye düşünüyorum:)
HAYAL:Sık sık kurarım ama gerçeklerden de kopmadan tabii!

İşte benim cevaplarım bunlar.Bu mimi de cevaplamak isteyen herkese gönderiyorum!

28 Mayıs 2010 Cuma

Kitap dolu bir mimmmm!











Bu mimi Sevgili Zeynep'den çaldım!Daha doğrusu o beni teşvik etti yazmam için:))Çünkü tam bana göre bir mim!

1.Şu an okumakta olduğunuz kitap ve kısaca konusu?
Hale Dwoskin'in Sedona Yöntemi İle Serbest Bırakmanın Mucizesi.Kişisel gelişim üzerine bir kitap.

2.En son aldığınız kitap?
Eckhart Tolle-Şimdinin Gücü.

3.Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz?
Bir tane değil ama en sevdiklerimden birisi Marc Levy'nin Keşke Gerçek Olsa adlı kitabı.

4.Bir türlü bitiremediğiniz, bitirseniz de sizi illallah ettiren kitaplar?
İskender Pala-Katre-i Matem.

5.Bundan önce okuduğunuz kitap?
Ece Arar - Çocuk Sahibi Olmak İçin 40 Bahane.

6.Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap?
Eckhart Tolle-Şimdinin Gücü

7.En sevdiğiniz Türk ve yabancı yazar?
İpek Ongun, İhsan Oktay Anar.
Jane Green, Harriet Evans

8.En sevdiğiniz ve nefret ettiğiniz roman karakteri?
En sevdiğim Pride&Prejudice'te Elizabeth Bennet.
En nefret ettiğim ise Robyn Sisman'ın Sadece Arkadaşız adlı kitabında Tasha karakteri.

9.Sence "bir kitap okudum hayatım değişti " diyebilmem için hangi kitabı okumalıyım?
Tanrı İle Sohbet serisini!

10.Özellikle takip ettiğiniz bir tür var mıdır?
Şiir hariç hemen hemen her türü severek okurum.

11.Okuduğunuz kitapların seçiminde etkili olan nedir?
Öncelikle yazarı, sonra konusu ve kapağı.

12.Kitaplığınızda kaç kitabınız var?
200-250 arası sanırım!

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Tanrı İle Sohbet 1













Sıradışı bir kitap Tanrı İle Sohbet .Ben sevgili arkadaşım Deniz'in tavsiyesiyle okudum (zaten okumam için o verdi bana) ve çok etkilendim.Gerçekten insanı çok düşündüren ve sarsan bir kitap.

Uzun zamandır okumak istiyordum ama ancak fırsat bulabildim.Aslında 4 kitaptan oluşuyor bu Tanrı İle Sohbet serisi.Naele Donald Walsch tarafından yazılmış, Nil Gün tarafından da Türkçe'ye çevrilmiş.

O kadar etkileyici bir kitap ki, okurken devamlı notlar aldım ve tekrar tekrar okudum bazı yerleri.İnsanı yoruyor gerçekten.Bence mutlaka okunmalı ama herkes sindiremeyebilir, zor bir kitap.

Kitaptan aldığım bazı notlar da şöyle:

-Kendi yaptıklarınızı değiştirmek, başkalarının yaptıklarını değiştirmekten çok daha kolaydır.

-Her duanız daima yanıtlanır, yeter ki içinizde olanı netlikle hissedin.Hissediş, duanıza aldığınız yanıttır.

-İnsanlar sevdikleri şeyi yok etmeye, daha sonra da yok ettikleri şeyi yeniden sevmeye ve değer vermeye meraklıdırlar.

-Kuralları kendiniz koyuyorsunuz.Ve ne kadar iyi olduğunuza siz karar veriyorsunuz.Kim ve Ne olduğunuza karar veren sizsiniz ve -Kim olmak istediğinize de.Ne yaptığınızı gerçekten değerlendirebilecek tek kişi sizsiniz.

-Dış dünyanı sessizleştir ki, iç dünyanı işitebilsin.

-Korktuğunuz şey, sizi kontrol altına alacaktır.Korku, mıknatıs gibi korktuğunuz şeyi size çekecektir.

-Yasalar çok basit:
1.Düşünce yaratıcıdır.
2.Korku, benzer enerjiyi çeker.
3.Sevgi her şeydir.

-Hayatının rayına oturması için önce düşüncelerinde netleş.Ne olmak, yapmak ve sahip olmak istediğini düşün.İyicenetleştiğinde başka bir şey düşünme.Başka olasılıkları hayal etme.
Zihinsel yapıdan olumsuz düşünceleri temizle.Karamsar olmayı bırak.Şüphelere yer verme.Korkularını yen.Yaratıcı düşünceni zihninde tutmak için disiplin geliştir.
Düşüncelerin netleştikçe ve süreklilik kazandıkça, onları gerçeğin olarak ifade et.Yükses sesle söyle.Yaratıcı gücü yönlendir, emir ver."Ben" sözü en güçlü yaratıcı söylemdir."Ben" dedikten sonra eklediğiniz herşeyi evren size getirir.Bu deneyimleri size getirecek hareketi başlatır.

-Düşüncelerinizi kontrol etmenin birinci basamağı:
Ne düşündüğün üzerinde düşün.Kendini olumsuz düşünürken yakaladığında, yeniden düşün.Kendinin zor durumda olduğunu düşündüğünde, bunun hiçbir işe yaramadığını düşündüğünde, yeniden düşün.Dünyanın olumsuzluklarla dolu kötü bir yer olduğunu düşünüyorsan, yeniden düşün.Hayatının kördüğüm olduğunu, asla düzene girmeyeceğini düşünüyorsan, yeniden düşün.Bunu yapmak için kendini eğitebilirsin.

-Tanrı'ya yüreğinin yoluyla ulaşabilirsin, zihinsel yolculukla değil.

-Gerçek usta, en çok öğrencileri olan değil, en çok usta yaratandır.
Gerçek lider, en çok takipçisi olan değil, en çok lider yaratandır.
Gerçek kral, en çok tebaası olan değil, en çok kişiye kraliyet yolunu açandır.
Gerçek öğretmen, en çok bilgiye sahip olan değil, başkalarını da en çok bilgilendirendir.
Gerçek tanrı, en çok kulları olan değil, en çok kişiye tanrısal olmaları için hizmet edendir.
Bu Tanrı'nın amacı ve yüceliğidir.Tanrı'nın kulları yoktur.O ulaşılamaz değildir ama kaçınılmaz olandır.

-Ebeveyn, eş, dost olarak sevginizi yapışkan kılmayın.Önce mıknatıs gibi çeken, sonra da varolmak için size yapışmaları gerektiğine inananları iten güç olun.Yapışkanlıktan (bağımlılık) daha zararlı bir "gerçek" yoktur.

-Hayatın daima, düşüncelerinin sonucudur.

-İlişkinin amacı, hangi parçanızın kendisini göstermesinden haz duyacağınıza karar vermektir, başka birinin bir parçasına esir olmak ve tutmak değil.

-Özel biri hayatınıza girdiğinde artık kendinizi tamamlanmış hissettiğinizi söylemek romantiktir.Fakat ilişkinin amacı, birinin sizi tamamlaması değil, biriyle kendi bütünlüğünüzü paylaşmaktır.

-Gerçek Ustalar, yaşamı kazanmaya çalışmak yerine, yaşamı yaratmayı seçenlerdir.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Sweet Blog Ödülüm










Canım arkadaşım Meltem'in Dünyası bana bu ödülü layık görmüş!Çok mutlu etti beni!Kendisi de en az bu ödül kadar tatlı arkadaşım Meltem'e çok teşekkür ediyorum!

Ödülün kuralları da var tabii:

Bu ödülü 10 tatlı bloggera gönderin.
Bu ödülle ilgili bir post yazın, fotoyu ve ödülü göndereni yayınlayın.
Ödülü blogunuza koyun.
Ödüllendirdiğiniz 10 kişiyi yorumla bilgilendirin.


Ben bu ödülü isteyen herkese gönderiyorum arkadaşlar!

11 Mayıs 2010 Salı

These Days...
















Son günlerde ben...

*Yazın gelmesini hiç ama hiç istemiyorum!

*Boğazım ağrıdığı için yutkunmakta bile zorlanıyorum.

*İşte çok yoruluyorum.Dünyanın her yerinden gelen insanları ağırlamak ne zormuş!

*Yazın o daha da kavurucu günleri gelmeden birkaç kilo vermek istiyorum ama bu konuda hiç çaba göstermiyorum!

*Her geçen gün daha çok kitap okumak istiyorum.Elimdekini bitirmeden başka kitaplara saldırmamak için kendimi zor tutuyorum:))

*Sabahları çok zor uyanıyorum ve yataktan kalkmak istemiyorum!


Yazarın Notu:Ben de modaya uyup "son günlerde" post'u yazmak istedim.Zevkli oluyormuş, arada bir deneyeceğim.Bu post'a These Days adını verme sebebim ise, Bon Jovi'nin bu şarkısına bayılmamdır!

7 Mayıs 2010 Cuma

Bir zamanlar mektup vardı...











Hiç mektup yazdınız mı?

Peki mektup arkadaşınız var mıydı?

Mektuplaşmak ne kadar da güzeldi hatırlar mısınız?

Ben çok iyi hatırlıyorum.Kendimi bildim bileli mektup yazmayı ve mektup almayı çok sevmişimdir.Özellikle üniversite yıllarımda arkadaşlarıma sık sık mektup yazardım.Ayrıca yurt dışında da birçok mektup arkadaşım vardı.Mısır'dan, Avusturalya'dan, Hong Kong'dan, Japonya'dan...Çok severdim cicili bicili mektup kağıtları ve zarflar almayı, renk renk kalemlerle o mektup kağıtlarına yazmayı ve binbir heyecanla mektubu postalamayı!Sonra da başka bir heyecan başlardı.Mektuba cevap gelmesini beklemek...Her gün posta kutusuna bakardım, üstelik de sabah akşam:)Ve gün gelir posta kutusunda o şirin zarfı görürdüm ve dünyalar benim olurdu!İnanın açıp okumaya kıyamazdım mektubu!Zarfı açıp okumaya başladıktan sonra da, hiç bitmesin isterdim!Tekrar tekrar, neredeyse ezberleyene dek okurdum.Her mektup ayrı bir sevinç, ayrı bir heyecandı...Bu mektuplar sayesinde yeni insanlar ve yeni kültürlerle de tanışıyordum.

Ama gün geldi evlerimize önce bilgisayar, sonra da internet girdi.Ve mektuplaşma yavaş yavaş unutulur oldu!Artık bilgisayarımız açıp kilometrelerce uzaklıktaki arkadaşlarımıza, sevdiklerimize e-mail gönderir olduk, hatta gün geldi onlarla sohbet eder, onları görür bile olduk!
Ben çok direndim mektuplaşmayı sürdürmeye!Hem e-mail yazdım hem de güzel kağıtlara mektuplar...Ama zamanla artık mektup yazmaya vakit ayıramaz oldum.Arada sırada yine bazı arkadaşlarıma yazıyorum, onlar da bana yazıyor ama eskisi gibi düzenli değil malesef!

Çok güzeldi o zamanlar...Keşke hala mektup yazıp birbirimize postalasak ve sadece bu şekilde haberleşsek!

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Evlilik Aşkı Öldürür mü?















Bu aralar birkaç kitabı birarada okumaya çalşıyorum.Aslında hiç yapmadığım, daha doğrusu yapamadığım bir şey bu.Önceleri denemiştim ama hep bir kitap daha ağır basmıştı, diğerlerini bırakıp ona yönelmiştim.Ama şu anda elimde o kadar çok kitap birikti ki, en azından iki kitabı aynı anda okuyayım dedim.Tanrı İle Sohbet 1'i okurken, İlkim Öz'ün Evlilik Aşkı Öldürür mü? adlı kitabına da başladım.120 sayfalık, kolay okunan bir kitap.Ben 1 haftada bitirdim ama bir gecede de okunabilir aslında.

İlkim Öz, benim sevdiğim ve yazılarını takip etmeye çalıştığım bir psikolog.Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü bitirdikten sonra, çeşitli hastanelerin psikiyatri kliniklerinde klinik psikolog olarak görev almış.Çocuk, aile ve eşlerle ilgili çalışmalarından dolayı Türkiye'nin pek çok yerinde konferans ve söyleşiler düzenlemiş, tv ve radyo programlarında görüşleri alınmış.Halen kendisine ait psikolojik danışma merkezinde psikolog ve aile terapisti olarak bireysel psikoterapi, aile danışmanlığı, evlilik terapileri, gençlerle ve çocuklarla psikoterapi çalışmalarını sürdüren İlkim Öz, birçok kitaba da imzasını atmış.Bunlardan bazıları:
-Terapide Beş Soluk
-Çocuk ve İletişim
-Ben Kimim?
-Üç Kadın Üç Mektup Üç Evlilik
-Kadınlar Neden Evlenir?
-Erkekler Neden Evlenir?

Bu kitabında da çok tartışılan bir konuyu ele almış İlkim Öz:Evlilik Aşkı Öldürür mü?

Kitapta önce aşkın tanımından başlanmış, sonra aşkın hangi kişilik yapılarında nasıl beslendiği, neden öldüğü, evliliğin neyle beslendiği ve evliliğin aşkı öldürüp öldürmediği gibi konulara değinilmiş.Benim kitaptan anladığım, evliliğin aşkı öldürmediği, çiftlerin aşkı öldürdüğü.Yani, kitapta da yazdığı gibi evlilik aşkı öldürmez, aşk evliliğin içinde yitip gider.Eğer siz, nasıl olsa evlendim, artık ne aşkı meşki derseniz, herşey bir kenara bırakıp eşinize hiç ilgi göstermezseniz, o evlilikte ne aşk kalır ne de sevgi!

Kitabın arka kapak yazısı da şöyle:
"Binlerce yıldır insanoğlunun cevabını aradığı soruyu gündeme getiren bu kitapta İlkim Öz, eşsiz üslubu ile evliliği ve aşkı ele alıyor.
Ne oluyor da birbiri için bir zamanlar çılgına dönen çiftler, zamanla kedi köpek gibi kavga etmeye başlıyor?El ele, diz dize, göz göze başlayan aşklar neden evlendikten sonra aynı sihrini koruyamıyor?Aşk, yeni doğmuş bir bebek gibi saf ve temizken, neden çirkinleşiyor, ölüyor ve cenazesi onu doğuranlar tarafından acımasızca kaldırılıyor?
Birbirinin tırnağına zarar gelmemesi için canlarını bile vereceklerini söyleyen sevgililer nasıl oluyor da, gün geliyor evlilikte birbirlerine ağızlarına alınmayacak hakaretler, küfürler edebiliyorlar ve hatta birbirlerini tartaklayıp, el kaldırabiliyor?
Olağanüstü güzelliklere sahip bu duygu yani aşk, evlilikte ne oluyor da yitip gidiveriyor?
Kadınların ve erkeklerin aşkı nasıl yaşadıkları, evli çiftlerin aşkı nasıl canlı tuttuklarını ya da nasıl katlettiklerini, evliliğin mi aşkı öldürdüğünü yoksa insanın evlendikten sonra aşka artık zaman ayırmamasının mı aşkın katili olduğunu bu kitabın sayfalarında bulacaksınız."

Bence çiftlerin her ikisinin de okuması gereken bir kitap.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Hamilelik ve Annelik















Son zamanlarda değişik türde kitaplar da okumaya başladım arkadaşlar.Ee, yaşam tarzımıza göre de belirliyoruz seçeneklerimizi:)

Yavaş yavaş bebek sahibi olmak istediğimize karar verdik eşimle.Eh bu durumda bir kitapkurdu olarak bana ne yapmak süşer?Evet bildiniz!Hamilelik, annelik, bebek bakımı ile ilgili kitaplar okumak tabii ki!Şimdi diyeceksiniz ki, biraz erken değil mi hemen böyle kitaplar okumak, daha ortada fol yok yumurta yok!Öyle ama ben önceden okuyup da bu konuda bilgi sahibi olmak ve sonrasında da rahat etmek istiyorum.Tabii herşey kitaplardan öğrenilmiyor ama yine de çok faydalı bilgiler var kitaplarda.
Hem zaten kitap okumayı ne kadar sevdiğimi (hatta manyaklık derecesinde olduğumu!) biliyorsunuz!Eh biraz da bu konuda bilgi sahibi olmakta zarar yok bence:)

Hamilelik ve annelik üzerine geçenlerde okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum.Ayşe K.Kozansoy'un Hamilelik ve Annelik adlı kitabı.Yazar Ayşe K.Kozansoy 1975 yılında Lefkoşa'da doğmuş.Üniversite eğitimini 9 Eylül Üniversitesi İngiliz Dili ve Eğitimi bölümünde tamamlamış, İskoçya'da aynı alanda yüksek lisans yapmış.İngilizce öğretmeni olmasına rağmen tıp alanında, özellikle kadın-doğum onun için büyük bir ilgi alanı olmuş ve yıllarca yaptığı araştırmalarını Bebeğimle 9 Ay 10 Gün adlı kitapta toplamış.Hamilelik ve Annelik yazarın ikinci kitabı.

Kitap 4 ana bölümden oluşuyor:
1.Bölüm: Hamilelik ve Genel Kaygılar
2.Bölüm: Birileri içimdeki sesi duyuyor mu acaba?
3.Bölüm: Doğum Yaklaşırken
4.Bölüm: Doğumdan Sonraki Hayatınız

Eğer daha önce hamilelik ya da annelik üzerine hiç kitap okumadıysanız, bu konular hakkında fazla detaya girmeden, genel bilgiler edinmek istiyorsanız bu kitap sizin aradığınız kitap olabilir.İçerisinde, bir kadının hamilelik, doğum ve doğum sonrası dönemlerinde yaşadıkları, duyguları anlatılıyor.Çok fazla bilimsel bilgi içermeyen, daha çok duyguları anlatan bir kitap.Hamileliğin tüm evrelerinden kısa kısa bahsedilmiş ve annelere tavsiyeler de verilmiş.Anneliğe kendimi hazır hissediyor muyum?Eşim iyi bir baba olacak mı?Hamilelik ve estetik kaygılar.İsim koyma sıkıntısı.Doğum korkusu.Bebeğinizin Nelere İhtiyacı Var?Uykusuz Geceler Geliyooor!Doğumdan Sonraki İlk 3 Gün!Doğum Sonrası Depresyon.Anneyim Ama Kadınım da... kitaptaki başlıkların bazıları.

Ayrıca kitapta, yazara, yaptığı araştırmalarda destek ve yardımcı olan doktorlar da var:Jinekolog Opr.Dr.Faiz Sucuoğlu, Psikiyatri dalında Uzman Dr.Abidin Akbirgün, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr.İlkan Hepgüler ve Beslenme ve Diyet Uzmanı Hidayet Ağören.

Kitabın arka kapak yazısı da şöyle:
"Biiiiir....İki!!!Evet evet!İki çizgi!!!!İnanamıyorsunuz!Değil mi?Elinizdeki hamilelik testine tekrar tekrar koskocaman gözlerle bakıyorsunuz.Evet!İki...İki tane çizgi var!Ve hemen test paketinin içinden çıkan kağıdı titreyen ellerinizle çabucak açıyor ve inanamayan gözlerle bir testinize, bir test kağıdındaki "iki paralel çizgi=HAMİLE" yazısına bakıyorsunuz!Evet!Doğru!Hamileyim! diyorsunuz ve koskocaman gözlerle!Belki de testi gün ışığına tutup gördüğünüzden tamamen emin olmaya çalışıyorsunuz...Sonra onu bir kenara atıp haberi eşinize nasıl vereceğinizi düşünmeye başlıyorsunuz...Vee bir süre sonra içinizi bir şey kemiriyor.'Acaba sonuç hala aynı mı?Yoksa bana öyle mi geldi?Off...Ya değiştiyse?' derken, koşup testi bıraktığınız yerden çabucak tekrar alıyorsunuz ve bakıyorsunuz ki o iki çizgi hala orada!Tüm gerçekliğiyle!"

24 Nisan 2010 Cumartesi

Tok Tutan ve Kilo Vermeye Yardımcı Ara Öğün Seçenekleri

Geçenlerde Milliyet gazetesinin ekinde vardı Dilara Koçak'ın bu yazısı.Ben de sizlerle paylaşmak istedim.

BİR BARDAK SÜT, BİR MUZ VE ÜÇ CEVİZ:Diyet yaparken muz yemekten korkmanıza gerek yok.Yanında süt ile birlikte tükettiğinizdekan şekerinizi dengeler ve sizi mutlu eder.Yanında ceviz ile birlikte tüketildiğinde mutluluk hormonu kendini iyi hissettme ve tokluk için daha olumlu etki yapar.Özellikle spor yapanlar için egzersizden 45 dakika ya da 1 saat önce tercih edilebilecek çok iyi bir seçimdir.Sabah kahvaltı etmeyi sevmeyenler için de pratik bir kahvaltıdır.

MEYVELİ ŞEKERSİZ YOĞURT:Hem kalsiyum ve protein kaynağı hem de tatlı ihtiyacınız için iyi bir seçim.Eğer zamanınız varsa kendiniz de taze meyve ve yağsız yoğurt ile hazırlayabilirsiniz.Üzerine biraz ceviz veya badem de çok iyi olur.Bir ya da iki kaşık Beta-Glukan ile zenginleştirilmiş yulaf da sağlığınıza katkıyı artırır.

BETA-GLUKAN İLE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ ATIŞTIRMALIK YULAF:Bu ürün "hem öğün aralarında yanımda kolayca taşıyabileceğim hem de çok sağlıklı olacak ne yiyebilirim?" diye düşünenler için harika bir seçim.
Yulafın içerisindeki Beta-Glukan adlı çözünür lif, hem kötü koleserolü düşürüp kan şekerini azaltır, hem de tokluk hissi yaratarak abur cubur atıştırmanıza engel olur.
Diğer suda çözülmeyen liflerin aksine doğru miktarda alınan yüksek kaliteli Beta-Glukan, mide ve bağırsakta safra asidini bağlayan ve şeker emilimini geciktiren viskoz bir jel oluşturur.
Yulafın yüksek teknolojiyle işlendiği ve tamamen doğal üründe hiçbir katkı maddesi de yok.Sabah kahvaltılarda süt, yoğurt gibi besinlerle tüketilebilir.
25 gramlık ufak paketler halinde satışa sunulan bu ürün, çerez gibi olduğu için kase içinde 10-15 yaban mersini, bir avuç beyaz leblebive 10 bademle karıştırılabilir.
Özellikle gece atıştırmadann duramayanlar ve yemek sonrası televizyon karşısında acıkanlar için çok iyi çözüm oluyor.

YARIM SİMİT VE PEYNİR:Öğleden sonra acıkanlar için keyifli ve pratik bir ara öğün.Yarım simit, iki dilim ekmeğe eşittir.Sağlıklı bir beslenme planı içerisinde en az dört dilim ekmek olması gerekir.Bu şekilde düşünüp simit keyfinize devam edebilirsiniz.Aslında aynı şekilde iki dilim ekmek ve peynir ile yağsız tost da tercih edilebilir.

LİFLİ VE ŞEKERSİZ BİSKÜVİLER:Yoğun çalışma temposu içinde öğün atlamak zorunda kalanlar için çantada, arabada, ofiste, seyahatte yani her yere taşınabilecek kolay bir ara öğün seçeneğidir.Az ve sık yemek yemek ve doğru seçimleri yapmak açlığınızı kontrol etmede önemlidir.Lifli ve şekersiz bu bisküviler, karbonhidrat kaynağı olduğu için yanında peynir, süt, yoğurt veya ayran gibi bir protein kaynağı tüketilirse tokluk hissi ve besin kalitesi açısından daha iyi bir seçim yapılmış olur.

10-15 BADEM, 4 KURU KAYISI VE SÜTLÜ KAHVE:Az yağlı süt ile kafeinsiz kahveye ulaşmak şehir hayatı için çok basit hale geldi.Yanına ilave edeceğiniz kayısı ve badem ise kalp sağlığı, potasyum, mazgnezyum ve demir açısından iyi bir seçim olur.

3 GRİSSİNİ VEYA GALETA, AYRAN:Yaz ayları için çok iyi bir seçim olur çünkü sıcak hava ve terleme ile birlikte vücutta yaşanacak sıvı ve elektrolit kayıbını ayran çok güzel dengeler.Yanına lifli bir karbonhidrat eklemek daha uzun süre tokluk hissetmenizi destekler.

BİR AVUÇ, BEYAZ LEBLEBİ, BİR BARDAK KEFİR:Bağışıklık sisteminin korunması ve detoks programları deyince kefir ilk akla gelen besinlerden biridir.Tarihi çok eskiye dayanan kefir, aynı zamanda iyi bir kalsiyum kaynağıdır ve tok tutar.Beyaz leblebi ile birlikte iyi bir ikili olduğunu düşünüyorum.Az yağlı kefir de tercih edilebilir, böylece daha az kalori alırsınız.

22 Nisan 2010 Perşembe

İki Günde İki Film

Akşamları genelde kocişle evde pek tv izlemiyoruz.Sadece pazartesi günü Türk Malı, cuma günü de Melekler Korusun izlediğimiz diziler.Bu günler dışında da mümkün olduğunca film izliyoruz.O kadar çok film var ki izlemediğimiz, şimdi açığı kapamaya çalışıyoruz:))Bu nedenle geçtiğimiz iki akşam birbirinden heyecanlı iki film izledik.

Salı akşamı izlediğimiz film Shutter Island-Zindan Adası idi.Recep İvedik 3'ü izlemeye sinemaya gittiğimizde fragmanını görmüş ve merak etmiştim.Aslında gerilim filmine benziyordu ve ben hiç öyle gerilim korku filmleri izleyemem aslında ama bu filmi cidden merak ettim.Bu yüzden izleyelim dedik ve iyi mi yaptık bilmiyorum!Neden derseniz, film tek kelimeyle MUHTEŞEM!İnanılmaz bir konusu var, psikolojik gerilim filmi.Yönetmen koltuğunda Martin Scorsese oturuyor, oyuncular ise Leonardo DiCaprio, Mark Ruffalo, Ben Kingsley ve Michelle Williams.İmdb notu 8.1 olan bu filmin konusu ise şöyle:Massachussets sahili açıklarındaki bir adada, suç işlemiş akıl hastalarının tedavi edildiği hastanedeki bir katilin esrarengiz şekilde kayboluşunu soruşturmakla görevlendirilen Teddy Daniels (Leonardo DiCaprio) ve Chuck Aule (Mark Ruffalo) adlı iki polisin baş döndüren hikayesi anlatılıyor.(www.sinemalar.com)Ancak bu filmin sadece basit bir açıklaması.Esas filmi izleyince görüyorsunuz ki, ne kadar detaylı ve karışık bir konusu var.İnsan gözünü ayıramıyor seyrederken (hoş ben bazı sahnelere bakamadım, daha sonra rahat uyuyabilmek için!).Ayrıca devamlı zihninizi çalıştırmanız gerekiyor, çünkü "ne oldu, acaba nasıl" diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi devamlı.

İyi mi yaptık derken neyi kasttein diyebilirsiniz!Hakılısınız da!Filmi izlemekle iyi mi yaptık bilmiyorum çünkü film resmen bizi içine aldı.İzlediğimden beri aklımdan çıkmıyor.Zaten film bittikten sonra insan tam çözemiyor ne olduğunu!Düşünüp duruyorsunuz!İzlediğimizin ertesi günü gördüğüm herkese bu filmden bahsettim, mutlaka izlemelerini söyledim!Bence mutlaka Oscar almalı!Avatar ya da Hurt Locker bu filmin yanında çok basit kalıyor.

Ayrıca kitabı da varmış filmin!Üstelik yorumlarda okuduğuma göre, kitabı filme çok güzel uyarlamışlar.Bunu öğrendiğimde o kadar sevindim ki, tahmin edemezsiniz!Tabii ilk işim gidip kitabı almak olacak! Kesinlikle, mutlaka ama mutlaka bu filmi izleyin derim arkadaşlar!

Dün akşam izlediğimiz film ise Blindness-Körlük idi.Çok önceden bu filmin kitabını okumuştum ve gerçekten çok beğenmiştim.Jose Saramago'nun çok değişik konulu bir kitabıydı.Birgün herkes sebebi anlaşılmayan bir şekilde kör olmaya başlıyordu ve ondan sonra da insanların yaşadığı dram anlatılıyordu.İnternette gezerken filmin reklamını görünce merak ettim.Sinemalarda oynadığı zaman izleyemiştim çünkü.Dün seyrettim ve çok da umduğum gibi çıkmadı açıkçası.Kitaptaki olayları çok etraflıca hatırlayamıyorum ama filmi yine de pek beğenmedim diyebilirim.Yani olaylar çok abartılmış gibi geldi.İnsanların gördüğü muamele oldukça yıkıcı ve izlerken, bu kadar da olamaz diyorsunuz.Ama yine de konu oldukça ilginç ve bence fikir sahibi olmak için izlenebilir.İmdb notu 6.7.
Filmin yönetmeni Fernando Meirelles.Oyuncular ise Mark Ruffalo, Julianne Moore, Danny Glover, Gael Garcia Bernal ve Alive Braga.2008 yapımı filmin türü de dram ve gerilim.